BAL-GÖÇ Tarihi
BAL-GÖÇ Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği, Bakanlar Kurulunun 11.08.1987 tarih ve 87-12003 Sayılı Kararı ile “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsündedir.
II.Dünya savaşından sonra Bulgaristan’da iktidarı ele geçiren komünistler ülkede bulunan başta Türkler olmak üzere azınlık gruplarına karşı uyguladıkları politikalarla onları Bulgarlaştırmaya çalıştılar.
Azınlıkların insani direnişi ile karşılaşan Bulgar Komünist yönetimi 1970’li yıllardan itibaren ise baskı ve şiddet politikalarına girişerek amaçlarına ulaşmaya çalıştılar.
Bulgaristan’da yaşayan Türklere yönelik asimilasyon politikaları II.Dünya savaşının hemen ertesinde yoğun bir şekilde başladı.
Türk Azınlığa ait tarlalar ellerinden alınmaya, okullar devletleştirilmeye ve eğitim Bulgarlaştırılmaya başlandı. İdeolojik karşıtlığın da etkisiyle Türk aydınlar tutuklanmaya başlandı.
Yaşanan bu gelişmeler Bulgaristan’daki Türk Azınlığının Türkiye’ye göçünü hızlandırdı. Ancak komünist bir ülkeden Batı ittifakında yer alan Türkiye’ye gerçekleşen bu göç daha sonra sınırlandırıldı.
1952-56 yılları arasında Türkleri sosyalizme ısındırmak için Türk okullarının tekrar açılmasına izin verildi.
Türkçe eğitim yapacak olan bu okullarda sosyalizmin devrimcileri yetiştirilecekti. Ancak kısa sürede bu ümidin gerçekleşmeyeceği anlaşılınca bu okullar tekrar kapatıldı, eğitim öğretim tekrar Bulgarcaya çevrildi.
Uygulanan bu politikalar 1970’li yıllardan itibaren daha sistematik bir hale geldi. Yapılan eğitim ve propaganda faaliyetlerine rağmen kendi kültürlerini muhafaza eden Türk Azınlık Bulgaristan yönetimi için önemli bir problem kaynağıydı. Bulgar Komünist yönetimi Komünist-Bulgar-Slav şeklinde homojen bir toplum oluşturma hedefi çerçevesinde yoğun bir çaba içerisine girdi.
Türkçe eğitim veren okullar, üniversitedeki Türk filolojisi bölümleri daha önceden kapatılmıştı.
Ancak bunlar yeterli değildi. Türkçe gazeteler de bu dönemde yasaklanmaya başladı.
Çocukların sünnet ettirilmesi yasaklandı. Türk kültürüne ait kılık kıyafet giyilmesi yasaklandı. Mezarlıklar tahrip edilip yıkıldı. Cenazelerin Hristiyan usüllerine göre gömülmesi mecbur edildi. Kısacası milli dini kültürel değerlere ait ne varsa yasaklanmaya çalışıldı.
En çok tepki toplayan uygulama ise azınlıkların isimlerini değiştirme yönünde uygulamalardı. 1972 yılından itibaren Pomaklar ve Çingeneler üzerinde başlayan zorla isim değiştirme uygulamaları 1980’li yıllardan itibaren Bulgaristan’ın tümünde uygulanmaya başlandı. Bundan en çok etkilenen grupların başında ise Bulgaristan nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Türk Azınlık oldu.
1984 yılına gelindiğinde Bulgar Komünist yönetiminin tedrici bir şekilde uyguladığı bu isim değiştirme politikasını Türkler üzerine zorla uygulamaya başladı. Ülkede yaşayan Türk azınlığa yönelik baskı politikaları bu yıllarda doruk noktasına çıktı. Türklerin yaşadıkları bölgelerin iletişimleri kesildi. Asker, polis gücüyle isim değiştirme çabaları Türk ve Müslümanları “kültürel” anlamda yok etmeyi hedefleyen bir devlet politikasıydı. İsim değiştirmeye karşı çıkan 2000’e yakın Türk katledildi.
Komünist yönetimin çöküşüne kadar yani 1989 yılına kadar Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığa karşı kültürel olarak yok etme amaçlı uygulamalar gün geçtikçe arttı. II.Dünya savaşı sonrası rejim muhaliflerinin toplatıldığı Belene Kampı Bulgarların asimilasyon politikasına karşı çıkan Türkler için bir toplama kampı haline gelmeye başladı. İnsanlar Çocuklarını sünnet ettirdiği için, Türkçe konuştuğu için, Bulgar ismi almadığı için Belene Toplama Kampına gönderildi. Bu kampta yıllarca işkenceye maruz kaldılar.
Bulgar Komünist yönetimi Belene kampını Türk Azınlığın Türkiye’ye göç etmesini sağlamak için de bir amaç olarak kullanmaktaydı. Kampa götürülmekten, işkenceye uğramaktan korkacak olan Türk azınlık Türkiye’ye göç edecekti. Türk azınlığın nüfus içindeki oranı da azalmış olacaktı. Böylece Bulgaristan yalnızca Bulgarların olacaktı. Nitekim daha sonra öyle de oldu.1989 yılında birkaç ay içinde 300 bine yakın Türk Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı.
Bulgaristan’da yaşanan bu süreç, orada yaşayan insanların daha önce göç etmiş akrabaları arasında Türkiye’de de büyük yankı buldu.
Uygulanan bu kültürel yok etme ve büyük asimilasyon politikasına karşı Türkiye’de ve Dünya’da kamuoyu oluşturup mücadele etmek için 7 Ocak 1985 tarihinde , ülkedeki Balkan Göçmenlerinin en yoğun yaşadıkları şehir olan Bursa’da bir sivil toplum kuruluşu doğdu: BAL-GÖÇ
İşte Bursa’da ilk kez temelleri atılan Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği, kısa adı BAL-GÖÇ böyle bir isteğe, böyle bir uygulamaya “dur” demek için ortaya çıktı.
Derneğin kuruluş aşamasında emeği geçen kişiler:
Rafet ERYILMAZ, Emin İNCE, Yusuf USTURALI, Bilal ÜSTÜNEL, Rafet HAŞAL, Ali Osman CESUR, Şevket HAŞAL, Bekir KOÇANCI, Saim ÖZTÜRK, Sami KOCAOĞLU, Mehmet KOCABAŞ, Yusuf KIRAYOĞLU, Zülkef YEŞİLBAHÇE vb. isimleri en önde gelir.
Mümin GENÇOĞLU başta olmak üzere, BAL-GÖÇ Derneği resmi olarak 17.01.1985 tarihinde Bursa valisi Zekai GÜMÜŞDİŞ’in imzası ile resmen onaylanmıştır.
Kamu yararına hizmet veren BAL-GÖÇ Derneği kısa sürede dünya çapında adını duyurdu, Bursa ve tüm ülkede etkinleri ile gözde bir kuruluş haline geldi.
Kurucu başkan Mümin GENÇOĞLU’dur. Bir dönem Derneğe Hasan ALTINSOY ve Turhan GENÇOĞLU başkanlık etmiştir.
16.12.1987 tarihinde üç Balkan Göçmenleri Derneği bir Federasyon oluşturdular. Merkezi Bursa’da bulunan BAL-GÖÇ Derneği de bu Federasyona dahildir ve şu anda Federasyona üye olan dernek sayısı beşe ulaşmıştır.